1

ORMAN YANGINLARI VE SEBEPLERİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRME

Ülkemizde, maalesef iki haftadır
ciddi zararlara neden olan ve  yüreğimizi
yakan orman yangınlarına yoğunlukla şahit oluyoruz. Orman Genel Müdürlüğü ve
AFAD, kendi kurumsal ağları ve Valilikler aracılığıyla, tam da iki hafta önce
duyurular yaparak, sıcak hava dalgası ile karşı karşıya kalacağımız ve orman
yangını riskinin artacağı hususunda dikkatli olunmasına yönelik
vatandaşlarımızı uyarmıştı.

Genellikle ülkemizde orman
yangınlarının ana aktörü insan olmuştur. Orman yangınlarının %88’i insan
kaynaklı meydana gelmektedir. Yanan alan bakımından ise bu oran %97’lere
çıkmaktadır. Bu sebeple vatandaşlarımızın bilinçlendirilmesi ve dikkatli
olmaları konusu hayati öneme sahiptir.

Ülkemizin, değişen iklim
olaylarından etkilenme düzeyini, dünyada aldığı sosyal rol ve riskler sebebiyle
yaşadığı terör girişimlerini, ekonomik şartların ve şehirleşme modellerinin
toplumda oluşturduğu baskıları, toplumsal karakterlerde nefret kavramının sevgi
kavramından daha belirgin ortaya çıkması gibi sebepleri dikkate aldığımızda,
Orman yangınlarının yakın ve yüksek risk grubunda değerlendirilmesi ve bu
hususta önlemler geliştirilmesine yönelik çalışma yapılmasına dair
değerlendirmemizi paylaşmak istedik.

Hızlı şehirleşme ile insanların
doğaya yakın alanlarda yaşama isteğinin artması ve doğada değişik
sosyal-kültürel faaliyetlerini yürütmesi orman yangını riskini sürekli olarak
arttırmaktadır.

Ülke olarak bu yıl, orman yangınları
açısından ekstrem koşulları ile karşı karşıya kaldık. Geçen yıl 1 Ocak-19
Ağustos döneminde 1419 orman yangını çıkarken, bu rakam 2024’ün aynı döneminde
2529’e ulaştı. Sadece ağustos ayında bugüne kadar 439 orman yangını, geçen
hafta perşembe gününden bu yana ülkemizin değişik yerlerinde 247 adet orman
yangını çıktı. Bu orman yangınlarında binlerce hektar orman alanı kül olurken
İzmir, Manisa ve Aydın’da 142 yapı kısmi ve tamamen etkilendi. Orman
yangınlarından etkilenen yerleşim yerlerinde 4700 vatandaşımız güvenli yerlere
tahliye edildi. Bunun yanı sıra milyonlarca canlı öldü, evcil hayvanlar telef
oldu.

İklim
değişikliği; ekosistemdeki biyolojik çeşitliliği ve ekosistem hizmetlerini de
değiştirerek insanları etkilemektedir. Küresel
ısınmanın tüm etkileri iklim değişimi ile sonuçlanmakta olup, bu süreç
sıcaklığın artması ile zaman zaman ekstrem hava olaylarını ortaya
çıkarmaktadır. Normal iklim hareketlerinde ekstrem iklim koşulları rastlanan
bir durumdur. Ancak, iklim değişimi ekstrem iklim olaylarının frekansını
arttırmaktadır. 

Özellikle
Akdeniz iklim bölgeleri olan Güney Avrupa, Amerika kıtasının orta kısmına yakın
yerler ile Avustralya kıtasında uzun süren ve büyük yangınların olumsuz etkisi
daha çok hissedilmeye başlamıştır. Dünya
üzerinde yapılan bilimsel raporlara göre Akdeniz havzası ve özellikle Doğu
Akdeniz çok hızlı bir şekilde ısınmaktadır. Hatta en çok ısınan bölgelerden
biridir. İlgili iklim kuşağında ABD’nin California eyaletinde 7 Ağustos 2020’de
Death Valley Ulusal Parkı’nda 54.4 oC ile dünya tarihinin en yüksek
sıcaklığı ölçülmüştür. Yine 11 Ağustos 2021’de Akdeniz Havzasının en yüksek
sıcaklık değeri 48.8 oC ile İtalya/Sicilya’da kayıtlara geçerken
aynı gün Tunus/Kayrevan’da termometreler 50.3 oC’yi göstermiştir.

Bu ısınmaya bağlı olarak yangın
üçgeni çerçevesinde sıcaklık ve kuru hava koşulları, yangınların etkin ve hızla
büyümesindeki en önemli faktörlerdendir. Son zamanlarda artan orman
yangınlarının temel sebebi iklim faktörleri olduğunu ve bu iklim olayları ile
korelasyonun olduğunu görmekteyiz. 
İnsanlar yangınları başlatan en önemli etken olsa da uygun hava
koşulları ve yangına hazır bitki örtüsü (yanıcı madde) yangınların bu kadar
geniş yayılmasına ve kontrol edilmesi güç hale getirmektedir. Son aylarda
etkili olan kuru kuzey rüzgarları, yağış azlığı geçiren kış ayları ve takip
eden yaz ayları bitki örtüsünü kurutarak yangınlara elverişli bir ortam
oluşturmuştur.

Bundan sonrası için orman
yangınlarında orman yangınları öncesi, orman yangınları sırasında ve orman
yangınlarından sonra yapılacak işlemler konusunda çalışmalara daha da önem
verilmelidir.

Orman yangınları açısından Sivil
Toplum Kuruluşlarının (STK) daha çok inisiyatif alarak orman yangınları
yönünden hassas bir dönem olan yaz ayları gelmeden önce, vatandaşlarımızın
orman yangınlarına karşı duyarlılığının artırılması, halkta farkındalık,
bilinçlendirme oluşturması ve orman yangınlarının önlenmesine yönelik olarak
eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleri yapılması, etkinlikler ile orman
yangınlılarına karşı tedbirli davranılması için yapılacak faaliyetler
vatandaşlarımıza anlatılmalıdır.

Ormanlarımızın yangınlara ve biyotik
zararlılara karşı daha dirençli olması için yanıcı madde azaltımına yönelik
teknik çalışmalar ve orman bakımları yapılmaya devam edilmelidir.

Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde
2024 yılı yangınlar ile mücadele organizasyonunda; 26 uçak, 105 helikopter, 14
İHA, 1 686 arazöz, 2 655 ilk müdahale aracı, 831 iş makinesi ve 25 000 personel
ile sayıları 122 000’i aşan orman yangın gönüllüleri görev almaktadır. Hava ve
kara araçlarımızın yangınlara daha kısa sürede ve daha etkin bir şekilde
müdahale edebilmesi için inşa edilen havuz ve gölet sayısı 4 744 adete
ulaşmıştır.

Orman yangın riskinin yüksek olduğu
alanlarda, çıkabilecek yangınlara ortalama 10 dakika içinde müdahale edecek
şekilde ilk müdahale araçlar, arozözler ve ekipler 1 600 farklı noktada konuşlandırılmıştır.
Bu yangın müdahale organizasyon yapısı ülkemiz ormanları için yeterli olarak
değerlendirilmektedir.

Ormanlar seyrekleştirme ile mevcut
yanıcı madde miktarı azaltılırken aslında depolanan karbon miktarında da bir
kayıp meydana gelmektedir. Aslında bu paradoks orman yönetiminde hep var
olmaktadır. Bir taraftan ormanda yapılan seyreltme ile yanıcı madde miktarı
azaltılmakta, ormanda yangın sırasında yangının ilerleyiş hızı kesilmekte diğer
taraftan ormanda yapılan seyreltme ile ağaçların yerden itibaren dallı bir
tepeye sahip olması teşvik edilerek, örtü yangının tepeye sıçramasına neden
olunmaktadır. Ayrıca, ormanda yapılan seyreltmeler ile orman örtüsü altında
yanıcı madde stoğu oluşturacak çalı ve otlara uygun yetişme ortamı
oluşturulabilmektedir. Bu yüzden orman yangını ile mücadelede önleyici işlem
olarak bu ikilem ile ormanda mevcut yanıcı madde stok yönetiminde sürekli bu
paradoks yaşanmaktadır.

Küresel
ısınma sonucu ortaya çıkan kuraklık nedeniyle yangınların başlama ve yayılma
oranında bir artış beklenmektedir. Özellikle ormanların alt tabakalarında yer
alan karayosunu ve otsu bitkilerin söz konusu kuraklıktan dolayı kuruması,
yangının ortaya çıkma ve yayılma ihtimalini bir hayli yükseltmektedir.
Sıcaklık; buharlaşma ve tutuşma indeksini arttırdığından orman yangınlarının da
artmasına sebep olur. İşte bu yüzden sıcaklıklarda ortaya çıkacak küçük boyutlu
farklılıklar bile orman yangınlarında istatistiksel olarak anlamlı bir artışa
yol açabilecektir.

Orman yangınında önleyici tedbir
almak, orman yangının en masrafsız söndürme şekli olduğu unutulmalarıdır. Bu
yüzden orman yangınlarının önlenmesi için orman alanlarında tehlikeli yerlerde
yanıcı madde temizlenmeli, halkın eğitilerek bilinçli olması
sağlanmalıdır. 

Orman yangın riski sırasında orman
yöneticilerinin duymaktan en çok korktukları şey “Aşırı Sıcak Dalgası Geliyor”
cümlesidir. Aşırı sıcak dalgası için meteoroloji uzmanları hava sıcaklığının
ortalamanın 5℃ üzerinde ve 5 günden fazla sürmesi durumunda kullandıkları
terimdir. Böyle durumlarda orman yangını riski artmaktadır. Bu durumda orman
yangın riskinin çok olduğu zamanlarda İl Valilikleri tarafından bazı önlemlerin
alınması gerekmektedir.

Yaz mevsiminde İl Valiliklerince
olağanüstü hava durumları nedeniyle orman yangınlarının ortaya çıkabileceği
değerlendirilerek, orman yangınlarıyla mücadele kapsamında, 6831 sayılı Orman
Kanunun 74’üncü maddesi ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 9 ve 66. maddeleri
uyarınca il sınırları içerisindeki görevliler dışında ormanlık alanlara
girişler belirli tarihlerde yasaklanabilmeli, yine 6831 sayılı Orman Kanunun 31
ve 32. maddeleri çerçevesinde orman içi, orman bitişiği ve ormanla ilişiği olan
ve olmayan mahalleler de anız, bağ, bahçe, zeytinlik ve tarla temizliğinden
elde edilen yakıt özelliği olan her türlü dal, yaprak veya bitki örtüsünün
yakılmasına izin verilmemeli ve yasaklanmalıdır.

Yangın riskinin en çok ortaya
çıktığı enerji nakil hatlarının yapım ve bakımı ile ilgili taraflar bakım
çalışmalarını yapmalı, tehlikeli durumlarda enerji akımına ara verilmesi
sağlanabilmelidir.

Ayrıca,
bu ormanlar çevresinde ve içinden geçen yollarda orman kenarında mola vermek ve
piknik yapmak, mangal, semaver ve ateş yakmakta yasaklanabilmelidir. Belirtilen
kararlara uymayanlar 6831 sayılı Orman Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Kabahatler
Kanunu uyarınca idari ve adli işlem uygulanabilmektedir.

Diğer
taraftan halkın sosyal kültürel faaliyetlerini yapabilmesi için ilgili
bakanlıkça kiralamak suretiyle işletilen piknik ve mesire yerleri işleticileri,
orman idaresi ile yapmış oldukları sözleşme hükümlerine istinaden orman idaresi
tarafından denetlenmek suretiyle faaliyetlerine devam etmekle birlikte orman
yangınlarına karşı her türlü tedbiri alması sağlanması gerekir. Böylece halkın
ormandan kopması ve sosyal kültürel faaliyetlerin kısıtlanmaması
sağlanabilmektedir. 

Orman yangınları ve sonrasında hemen
akla gelen ilk soru; “Yanan alanlar imara
açılacak mı?
” sorusudur. Ancak, bilinmelidir ki orman alanlarının korunması
ile ilgili ülkemizin güçlü bir yasal alt yapısı vardır. Anayasamızda orman alanlarının korunması ile ilgili
169.madde “Ormanların Korunması Ve Geliştirilmesi” alt başlığında
toplanmış ve “Yanan ormanların yerinde
yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık
yapılamaz.” ş
eklinde ifade edilmiştir. Ülkemizde yanan orman alanının imara
açıldığı örneği de yoktur. Sosyal medya-yayın kuruluşlarında yer alan, yangın
sonrası inşaat ve tarım faaliyetinde bulunulan tüm yerler orman sınırı
dışında/ormana bitişik olmasından dolayı ormanda tarım ve imar faaliyeti
yapılıyormuş gibi gösterilen görsellerdir.

Paleobotanik
(Bitki Fosili) araştırmalarına göre 23 milyon yıldır çamlar Anadolu’da vardır.
Bu ekosisteme milyonlarca yıldır uyum sağlamış çamların değiştirilmesi söz
konusu olamaz. Kızılçam sıcak-kurak iklim koşullarına yüksek derecede uyum
sağlamış olup bir yandan yangına dayanıklılık özellikleri gösterirken bir
yandan da yangından sonra ormanların sürekliliğini garanti altına alacak
kozalak ve tohumlara sahiptir.

İnsan faaliyetleri, küresel ısınma,
ülkelerin ekonomik gelişmesine zarar vermek ve ulusal güvenliği zayıflatmak
amaçları ile ormanların yandığını/yakıldığını görmekteyiz. Bu yüzden her ne
sebeple olursa olsun toplumsal bilinç ile orman yangınlarıyla mücadele
edilmesine katkı sunmamız gerekir.

Birincisi, yangın öncesi tedbirleri
almalıyız: anız yakmayalım, yangın riski dönemlerinde orman çevresinde bahçe
temizliği yapmayalım, ormana sigara izmariti atmayalım, ateşli piknik
yapmayalım.  Unutmayalım ki hala orman
yangınlarının %88’i insan kaynaklı olarak çıkmaktadır.

İkinci olarak; yangına hızlı
müdahale, söndürülme süresini kısaltmaktadır. Eğer orman yangını çıkmış ise
hemen Alo 177 veya 112’ye haber verelim. Son olarak; sadece televizyon başında,
gazete veya sosyal medyada orman yangınlarını ve manüplasyonları izleyerek
üzülmeyelim; yanan orman alanlarının ağaçlandırılmasında ailelerimiz ile yer
alalım. Ağaç, sevgi ile büyür. Sevelim ve sevdirelim ki, tutunacak dalımız
olsun… Orfamderin de temsili olarak icra ettiği ve Orman Genel Müdürlüğü
tarafından yıl boyunca uygun zaman ve zeminlerde gerçekleştirilen ağaçlandırma
çalışmalarına tüm çevremizle katılma gayretinde olalım. Güzel ülkemizin doğal
mirasına sahip çıkalım, bizden sonraki nesillere yaşanabilir bir dünya emanet
edelim.

Geçmiş olsun Türkiyem. Ve
teşekkürler kıymetli yangın emekçileri, yangın gönüllüleri, Orman Genel
Müdürlüğü teşkilatımız…

(FOTO:EMRE BAYLAN/KUMLUCA-DHA)